Hedefin cennet olduğu halde ALLAh'ın bereketi ile yürü.ALLAH (c.c) sana bu yolda hidayet ettiğinde,gece yarısındaki gıyabi duanda beni unutma, umulurki ALLAH (c.c) yaptığın bu dua sayesinde bana rahmet eder. ALLAH'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun...


   
 
  Tağutlara Muhakeme Olmak
Tağutlara Muhakeme Olmak
  Allahu Teala Bakara Suresi’nin 256. ayetinde genel olarak tağutların reddedilmesi gerekliliğini bildirmiş, Nisa Suresi’nin 60. ayetinde ise özellikle tağutların otoritesinin, hükmünün, mu­hakemesinin reddedilmesi gerektiğini vurgulamış, iman iddiası ile birlikte, tağutların mahkemelerinde çözüm arayanların imanlarını reddetmiştir:

Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha döne­meyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa Suresi: 4/60)

Bu noktada Şeyh Muhammed b. İbrahim şöyle demektedir:

Muhakkak ki Allahu Teala, Rasulullah’ın getirmiş olduğu hükümlerin dışında başka bir hükme gitmek isteyen münafıkların imanını yok saymıştır. Ayette geçen ’Yez’umune’ kelimesi onların iman iddialarını bir yalanlamadır. Çünkü iman iddiası ile birlikte Rasulullah (s.a.v)’in getirdiği hükümlerin dışında başka bir otoritenin hakemliğine gitmek, bir kulun kalbinde asla bir araya gelmez. Bilakis bu iki durum birbirinin tam tersidir.”

Bu ayetin nüzul sebebi, Nisa Suresi’nin 65. ayeti açık­lanırken zikredilmişti. Hatırlanacağı üzere yahudi bir kimse ile münafık arasında çıkan bir anlaşmazlıkta, yahudinin Rasulul­lah’ın hakemliğine başvurmayı istemesine rağmen, münafığın Kabb b. Eşref’in hakemliğine başvurmayı istemesi, sonuçta Ra­sulullah’a ve Hz. Ebu Bekir’e gitmeleri, onların hükmünü münafığın kabul etmemesi üzerine son olarakda Hz. Ömer’e gitmeleri, olayı tamamıyla öğrenen Hz. Ömer’in münafığın boynunu vurması üzerine nazil olduğunu söylemiştik. Gerek ayetin metninden gerekse de ayete dair rivayet edilen nüzul se­bebinden açıkca anlaşılmaktadır ki, her kim Allah’ın indirdiği esasları terk edip beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelere müracaat eder, onlardan hüküm isterse, yapmış olduğu bu fiil direkt olarak tağutu reddetme ve Allah’a iman etme esası ile çelişmektedir. Nitekim Şeyh Muhammed b. İbrahim’de bunu açık bir dille ifade etmiş ve bir kimsede iman vasfı ile tağutların mahkemesine muhakeme olma vasfının asla bir arada buluna­mayacağına dikkat çekmiştir. Burada öncelikle ayete dair birkaç hususu izah edip sonra konu ile ilgili diğer delilleri zikretmekte fayda vardır.

Ayet “Elem Tera” (Görmedin mi?) ifadesi ile başlamakta­dır. Sefer Havali bunun üzerine şöyle demektedir:

Ayette geçen ‘Elem Tera/Görmedin mi?’ ifadesi düşündüren bir üsluptur. Burada asıl hitap Rasulullah’a ise de, Allahu Teala sanki, ‘Ey Muhatab! Bak, düşün ve hayret et’ demektedir. Zira bu üslupla gelen bütün ayetler bunu ifade eder.”

Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yaptı?” (Fil Suresi: 105/1)

Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?” (Fecr Suresi: 89/6)

Boş iddialarda bulunanları görmedin mi?

Bunun anlamı, ‘onlar iman etmediler. Sadece iman ettik­le­rini iddia ediyorlar’ demektir. Çünkü, ayette geçen ‘Zuum’ keli­mesi ancak yalan ve zan anlamına gelmektedir. İnsanın, doğru olanın dışında bir şeye inanması, bunu iddia etmesi zuumdur, boş bir iddiadır. Arapçada “Fulanun Yez’umu keza/ Filan şöyle şöyle iddia ediyor” demek, söylediğinin aslı astarı yok demektir.” (Sefer Havali Şerhi)

Araplar genellikle doğru olup olmadığı belli olmayan sözler için ”zuum” kelimesini kullanırlar. Bu nedenle yağlı olup olma­dığı bilinmeyen koyuna “Ez’Zeuum” derler. Kur’an’ı Kerim’de 15 yerde geçen bu kelime geçtiği bütün yerlerde yalan söz ve boş iddiaya karşılık gelmektedir:

Yine o günü (düşünün ki, Allah, kâfirlere): Benim ortakla­rım olduklarını ileri sürdüğünüz (zuum ettiğiniz) şeyleri çağırın! buyurur. Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap verme­mişlerdir. Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk.” (Kehf Suresi: 18/52)

"Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize (zuum ettiklerinize) yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler." (İsra Suresi: 17/52)

Bu iki ayette müşriklerin Allah’tan başka ilahlarının olduğunu iddia etmeleri zuum kelimesi ile ifadele edilmiştir. Çünkü, böyle bir iddia temelden asılsız bir iddia olup saçma sapan ve hiçbir geçerliliği olmayan bir iddiadır. Yine Cuma Suresi’nde, yahudilerin sadece kendilerinin Allah’ın dostları olduklarını iddia etmeleri de saçma sapan ve boş bir iddia olarak, zuum kelimesi ile ifadelendirilmiştir:

De ki: Ey yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız (zuum ediyorsanız) bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin (bakalım)!” (Cuma Suresi: 62/6)1

Nisa Suresi’nin 60. ayetinde de Allahu Teala, Kur’an’a ve daha önce indirilen kitaplara iman ettiğini iddia etmekle birlikte, tağutlara muhakeme olmak isteyen kimselerin iman iddialarını, “zuum” kelimesi ile ifade etmektedir. Çünkü kitaplara iman iddiası ile birlikte tağutlardan hüküm istemek temelden birbiri ile çelişen bir tutumdur. Bu kimselerin tağutlara muhakeme olmak istemeleriyle birlikte, iman ettiklerini iddia etmeleri, ayette saçma sapan boş bir iddia olarak değerlendirilmiştir. Nitekim böyle bir fiilin iman iddiası ile yine aynı şekilde tağutu red ilkesi ile temelden çeliştiğini belirtme adına Sefer Havali, Şerh’inde şöyle demektedir:

Kim tağutu inkâr etmezse, hakemliğine başvurulan mahkemeleri ya da muhakeme olmak için başvurulan kanunları tanırsa o kimse La İlahe İllallah tevhid kelimesine şahitlik etmemiş demektir.” (Sefer Havali Şerhi)

Onların iman iddialarının boş ve saçma sapan bir iddia olmasının sebebi ise yine ayetin devamında tüm açıklığı ile gözler önüne serilmektedir:

Tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar.”

İşte bu onların iman iddialarını temelden yok eden ve kendilerini yalancı durumuna sokan bir sebeptir.

Burada bir kaç şüpheye değinmekte fayda vardır. Bazıları şöyle derler:

Bu ayette tağutların hükmüne giden kimselerin yaptıkları eylem ‘yuridune’ (istiyorlar) ifadesi ile belirtilmektedir. Yani bu kimseler tağutların hükmünü irade etmişler, kalben tağutların hükmünden razı olmuşlar ve bu nedenle de iman iddiaları boşa çıkmıştır. Ancak kalbi bir rıza olmadan tağutlardan nefret ederek onların mahkemesine başvurmak kişinin imanını yok etmez. Kişiler zorda kaldıkları durumlarda kalben buğz ederek, yaptıkları fiili hoş görmeden tağutların hükmünü isterlerse kafir olmazlar.”

Böyle bir iddia ancak İslam’ın aslını esasını bilmeyen cahillerden sadır olan bir iddiadır. Bilinmelidir ki irade, yani bir şeyi istemek, arzulamak kalbin amelidir. Kalbin amellerinin göstergesi ise uzuvların ortaya koydukları fiillerle belli olur. İslam’da esas olan kalbin durumuna göre değil, kişinin zahirine göre hükmetmektir. İkrah yani ölüm tehlikesi ya da buna benzer zorlama gibi şer’i esaslarla müstesna kılınmış bir hal olmadığı sürece, kalbin durumunun kişilere dair hüküm verirken bir önemi yoktur. Bu ilim ehli tarafından üzerinde ittifak edilmiş bir konudur. Diğer taraftan bu ayette iman iddialarının yalan olduğu zikredilen kimseler daha tağuta muhakeme bile olmamışlardır. Sadece muhakeme olmayı istemekle iman iddiaları boşa çıkmıştır. Bakınız Sefer Havali bu konuda şöyle demektedir:

Dikkat edilirse Allahu Teala burada ‘tağutun hükmüne baş vurdular, böyle bir fiili hoş karşıladılar, tağutun hükmüne uydular, bunu din edindiler, güç ve kuvvet yoluyla insanları zorla buna çevirdiler’ dememektedir. Aksine “tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar” demiştir. Yani, tağuta muhakeme olmak hoşlarına gidiyor ve bunda bir zarar görmüyorlar demektir. O halde onlar Rasulullah (s.a.v)’in getirdikleri dışında bir şeyin hakemliğine gitme noktasında daha işin başındalar. (Yani daha tağutun hükmüne gitmemişler bile.) Bununla beraber Allahu Teala onların imanını yok saymış, böyle bir şeyi istemelerinden dolayı onları kınamıştır.” (Sefer Havali Şerhi)

Yine bazı kişiler şöyle demektedirler:

Bu ayette bahsedilen kişi, Allah Rasulü’nün hükmü varken Kab b. Eşref’in hükmüne gitmeyi istemiş bunun için iman iddiası boşa çıkmıştır. Şüphesiz ki şer’i mahkemeler varken tağuti mahkemeleri seçenler kafir olurlar. Ama şer’i mahkemeler yokken mecburen tağuti mahkemelere baş vurmamız küfür değildir.”

Bu iddia da yukarıdaki iddia gibi tamamen cehalet sonucu ortaya çıkmış, şeytanın kandırmasından başka bir şey değildir. Bununla beraber ayetin açık metnine de bir müdahaledir. Öncelikle bilinmelidir ki, asıl kaide şudur: İtibar hususi bir sebebe değil umumi hükme göredir. Yani bir ayetin belirli, özel bir olay üzerine nazil olması, hükmün genel olmasına engel teşkil etmez. Ayet, Rasulullah’ın hükmü mevcutken Kab. b. Eşref’e muhakeme olmak isteyen bir kimse hakkında nazil olmuştur. Ancak ayette Allahu Teala, bir kimsenin tağutun hükmünü istemesine rağmen iman iddiasının boşa çıkması için şer’i mahkemelerin olmasını ve bu mahkemelerin hükmünden yüz çevirmeyi şart olarak zikretmemiştir. Kim böyle bir şart getirirse açıkca vahyi esaslara müdahale etmiş, Allahu Teala’nın hükmüne ek bir hüküm ortaya koymuş olmaktadır.

Şevkani, Nisa Suresi’nin 60. ayetine dair şunları söylemektedir:

Burada Allah Rasulü’ne indirilen kitaba yani, Kur’an’ı Kerim’e ve daha önce indirilen kitaplara iman ettiğini iddia eden o kimselerin haline karşı bir şaşırma ve hayret vardır. Onlar bu iddialarını temelden bozan ve iptal eden bir şeyle gelmektedirler ki, o da tağutun hükmünü istemeleridir. Halbuki Rasulullah’a indirilende ve daha önce indirilenlerde onu inkar etmekle emrolunmuşlardı.”2

İbn-i Kesir ise şöyle demektedir:

Allahu Teala, bu ayette, Rasulullah’a ve daha önce gelen peygamberlere inzal olunanlara iman ettiğini iddia etmekle birlikte, ihtilafların çözümünde Allah’ın kitabıyla, Rasulullah’ın sünnetinden başka şeyleri hakem kılmak isteyenleri kötülemekte ve onların bu davranışlarını hoş karşılamamaktadır.”3

Yine İbn-i Kesir, Tarihinde ise şöyle demektedir:

     “Her kim mensuh (hükmü kaldırılmış) şeriatlere muha­keme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed (s.a.s)’e inen şeri­ate muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur. Durum böyleyken acaba İslam şeriatini terkederek Yes’ak’a muhakeme olan, Ye­sak’ın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse müslü­manların icmasıyla kafirdir.”4

İbn-i Kesir’in bu yorumu üzerine Abdullah Azzam şöyle de­mektedir:

Alimler bu konu üzerinde açık hüküm vermişlerdir. Hatta bazı alimler -Yes’ak kitabını eline alıp bu kitap ile hüküm veren­ler ve bu kitaba muhakeme olanlar muhakkak ki kafir olurlar- demişlerdir. Müslümanların Yes’ak mahkemesine gidenlerin küfrü hakkında şüpheleri yoktur.”5

İbn-i Kayyım bu konuda şöyle demektedir:

    “İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği, Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir. Buna göre her kim Kur’an’a bağlan­mayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur. Zira Allah (c.c), sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır. Bu nedenle sa­dece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır.”6

Abdulaziz b. Baz Vücubu Tahkimu’ş Şer’i isimli eserinde Nisa Suresi’nin 60. ayetini zikrettikten sonra şöyle demektedir:

Allah’ın şeriatı ile muhakeme olmak Allah’tan başka hak­kıyla ibadete layık bir ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür şehadetinin gereklerindendir. Tağutlara, liderlere, ka­hinlere ve bunların benzerlerine muhakeme olmak ise Allah’a iman iddiasına ters küfür zulum ve fısktır.”7

İbn-i Kesir ne kadar da güzel söylemiştir. Neshedilmiş şe­raitlere muhakeme olmak isteyenler muhakkak kafir olmakta­dırlar. Halbuki neshedilmiş şeriatların aslı semavi olup Allah ka­tındandırlar. Ancak sonradan, kısmen de olsa tahrife uğramış­lardır. Durum böyle iken hiçbir semavi asla dayanmayan, Al­lah’ın indirdiği esaslar ile taban tabana zıt, bununla beraber içe­risinde Allah’ın dinine karşı düşmanca hazırlanmış aşağılık ka­nunlara muhakeme olmak isteyenin hali ne olur!!!?

Tağutların koymuş oldukları lanetli kanunlarla hükmolunma isteğinin sahibini kafir ve müşrik yaptığına dair en net açıkla­malardan bir tanesi de Şeyh Şankıti’den gelmektedir. O, Nisa Suresi’nin 60. ayetine dair şöyle demektedir:

Allahu Teala bu ayette, iman iddiasında bulunmalarına rağmen Allah’ın şeriatından başkasına muhakeme olmak istey­enleri hayretle karşılamaktadır. Çünkü tağuta muhakeme olmak istedikleri halde iman iddiasında bulunmaları hayret verici, açık bir yalandır. Bilinmelidir ki, şeytanın dostları vasıtası ile koydurduğu İslam şeriatına muhalif kanunlara tabii olanların kafir ve müşrik olduklarından ancak onlar gibi Allah’ın basiretle­rini kör ettiği, vahyin nurundan kör olan, kafir ve müşrik kimse­ler şüphe ederler.”8

Sonuç olarak Allah’ın indirdiği şeriate muhalif beşeri ka­nunlarla muhakeme olunma isteği Allah’a iman iddiası ile diğer bir ifadeyle tağutu red ilkesi ile çelişen bir tutum olup, kişiyi İs­lam dairesinden çıkarır. Allah’a iman edip tağutları reddeden bütün müslümanların, tağutları reddetme ilkesi ile temelden çe­lişen böyle tutum ve davranışlardan uzak kalarak, imanlarını korumaları gerekmektedir.



1 Diğer ayetler için bkz, En’am Suresi: 6/94, Kehf Suresi: 17/45-52-92, Kasas Suresi: 2863, Sebe Suresi: 34/22, Tegabuun Suresi: 64/7 vs…

2 Feth’ul Kadir, 1/482

3 İbn-i Kesir Tefsiri, 4/1275

4 El’Bidaye ven’Nihaye, 13/119

5 Hakimiyet Mefhumu, sy: 14

6 Ahkamu Ehlü’z Zimme 1/259

7 Vücubu Tahkimu’ş Şer’i, sy: 7

8 Edva’ul Beyan, 4/74


 
Namaz Vakitleri
 
Veda Hutbesi
 
VEDA HUTBESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIM

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.


İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.


ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!


İNSANLAR!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!

Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.


MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.


İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.


İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.


İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!

 


Image and video hosting by TinyPic

Pagerank Günde 5000 hit http://seyfulcihad.tr.gg/ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol