Hedefin cennet olduğu halde ALLAh'ın bereketi ile yürü.ALLAH (c.c) sana bu yolda hidayet ettiğinde,gece yarısındaki gıyabi duanda beni unutma, umulurki ALLAH (c.c) yaptığın bu dua sayesinde bana rahmet eder. ALLAH'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun...


   
 
  IKRAH-TAKIYYE ve MASLAHAT
 

 

IKRAH-TAKIYYE ve MASLAHAT

Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah katında hiçbir değeri yoktur. Ancak onlardan sakınmanız hali müstesnadır. Allah kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş sadece Allah (cc)’adır.” (Al-i İmran /28 )

“Kim inandıktan sonra Allah’ı inkâr ederse kalbi imanla dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka. Fakat kim kalbini küfre açarsa, İşte Allah’ın gazabı bunlaradır. Bunlar için büyük bir azap vardır.” (Nahl /106 )


Ammar bin Yasir hadisesi: Müşrikler onu İslâm’dan geri döndürmek için işkence ettiklerinde, istemeyerek onların istedikleri küfür sözü söylemiş idi. Bunu peygamberimize dert yandığında, O; “Kalbini nasıl buldun?” diye sormuş. O da “imanla dolu” diye cevap vermiş. Peygamberimiz de “Tekrar zorladıklarında sen de tekrar bu sözü söyle” diyerek ruhsat vermişti. (İbn-i Hişam, Hakim. Hadis sahihtir)

Haccac b. Allat(r.a.) Mekkeliler'in elinden malını kurtarmak maslahatı için Peygamberimizden, kendisi (Rasûlullah) hakkındaki Mekkelilerin istedikleri kötü sözü sarfetmesi konusunda izin istemiş, Efendimiz de ona izin vermiştir. (Ahmet b. Hanbel, Neseî, Hakim, İbn-Hibban v.s. Enes’ten rivayet etmişlerdir. Hadis sahihtir)

Peygamberimiz (s.a.v.) “Kim Ka’b b. Eşref’in hakkından gelecek? Zira o, Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne eziyet ediyor” dedi. Muhammed b. Mesleme ayağa kalkarak: “Ya Rasûlullah, onu öldürmemi istiyor musun?" dedi. Peygamberimiz “Evet” dedi. O da “Ona (İslâm ve Sen’in hakkında kötü) birşey söylememe izin ver” dedi. Efendimiz de “Evet, söyle” buyurdu... (Buhari, Müslim ve Ebu Davud, Cabir (r.a.)’dan rivayet etmişlerdir.) Askalani şöyle der: İbn-i Sa’d’ın Siret’inde bu olayı anlatışından anlaşılıyor ki; Muhammed b. Mesleme ve arkadaşları Peygamberimizden, Ka’b’ın yanında Peygamberimizden yakınmaları ve dinine dil uzatmaları konusunda izin istemişlerdir.




Bu olayın en önemli yönü -Said Havra’nın da söylediği gibi-Peygamberimizin, Ka’b b. Eşref'i öldüreceklere, bunu başarabilmeleri için, normal şartlarda küfür olabilecek sözleri sarfetmeleri hususunda izin vermesidir. Onlar da bu sözü söylemişlerdir.

Üçüncü olarak şunu belirtelim: İslâm’daki haramlar, ikrah (zorlama) durumunda caiz olup olmamasına göre şu üç kısma ayrılır: Birincisi, takiyye ve ikrah durumunda dahi olsa, hiçbir şekilde yapılmasının caiz olmadığına bütün âlimlerin icma ettikleri haramlar. Başkasını öldürmek gibi. İmam Kurtubî “Başkasını öldür-meye zorlanan kişinin, onu yapmasının haram olduğunda bütüm âlimler icmâ etmişlerdir.” der.

İkincisi, zorlama durumunda yapılmasının caizliği konusunda âlimlerin ihtilaf ettikleri haramlar. Bunlar Allah’ın dışında-kilere secde, kıbleden başka yöne namaz, zina, içki, faiz gibi anormal durumlarda küfür veya haram olan fiillerdir.

Bazı âlimler, ruhsat sadece bunların sözlü olanlarına vardır, fiili olanlarına yoktur demişlerdir. Bu Hasan-ı Basrî, Evzaî ve Malikiler’den Sahnun’un görüşüdür.

Diğer bazıları da, imanı kalbinde gizli tuttuğu müddetçe ruhsat hem sözlü hem de fiili olanlarda geçerlidir, demişlerdir. Bu da Hz. Ömer ve Mekhul’den rivayet edilmiştir. Aynı zamanda bu, İmam Malik ve Iraklı bazı alimlerin görüşüdür. İbn-ül’Kasım İmam Malik’ten: “Her kim içki içmeye, namazı terk veya Ramazan orucunu terke zorlanırsa, bu günah ondan kalkar.” dediğini nakleder.

Üçüncüsü, ikrah durumunda yapmanın caiz olduğunda bütün âlimlerin icmâ ettikleri haramlar. Bunlar da normal şartlarda küfür olan veya yalan gibi haram olan sözlerdir. Zira “küfür” kalbin vasfıdır. Bazı söz ve fiilleri küfürle vasıflamamız da bu tür söz ve fillerin o kişinin kalbindeki inkâra alâmet olması sebebiyledir. Bunlar da o kişinin küfrüne sadece normal şartlarda alâmet olur. Ancak zorlama gibi istisnaî bir durumda -kalpte imanın olması şartıyla- küfrü veya haramlığı gerektir-mezler. Burada durum diğer haramlardan daha da basittir. İmam Kurtubî İbn-i Mes’ud’dan “Zorba ve güç sahibi bir kişiden iki sopa yemekten beni koruyacaksa, her türlü sözü sarfederim” dediğini nakleder. Ancak bütün âlimler küfre zorlandığında bunu söylemeyip ölümü tercih edenin, ruhsatı seçen kişiden daha büyük sevaba ulaşacağında icma etmişlerdir. Efendimiz (s.a.v.) “En faziletli cihad, zâlim sultanın yanında hakkı söylemektir.” buyurur. (Ebu Davud, Taberani vs. rivayet etmişlerdir.) Tehdit edilen şey öldürme değilse, bunda farklı görüşler vardır. Buna girecek olursak konu uzar.

Bütün alimler “ölüm” ve “bedene büyük acı verme” tehdidinin -bu tehdidi yapan kişinin bunu yapmaya gücünün olması ve zorlanan kişinin bunu yapmaması durumunda onun bunu yapacağında büyük ihtimal bulunması olur umudunda “ikrah” sayılacağında icmâ etmişlerdir. Bunun dışındakilerde de farklı görüşler vardır. Kurtubî: “Doğru olan görüş, malı müdafaa, nefsi müdafaa gibidir.” der. Onun bu görüşünü, Peygamberimizin Haccac b. Allat’a verdiği ruhsat destekliyor. Ancak bu cevazın büyük miktarda malın gitmesi haliyle sınırlanması uygun olur. Bazı âlimlerse bütün malının gitmesi durumunda ruhsata tutu-nabilir, demişlerdir.

Kurtubî der ki: “Âlimler ikrahın ölçüsü konusunda ihtilaf etmişlerdir." Hz. Ömer “Korkuttuğun veya bağladığın veya dövdüğün kişi nefsi konusunda emniyette değildir” der. İbn-i Mes’ud: “İki sopa yemekten kendimi koruyacaksam her sözü söyle-rim” der. İmam Nehaî: “İpe bağlamak ikrahtır, hapis ikrahtır” der. Bu aynı zamanda İmam Malik’in de görüşüdür. Ancak O, “Tehdit eden zâlim birisi ise ve bunu da yapması büyük zanla tahmin edilirse, bizzat yapmasa da bu ikrah sayılır”der. İmam Malik ve onun arkadaşları dövmenin ve hapsin süresi ve ölçüsü hakkında birşey belirtmemişlerdir. Dövmenin sınırı acı verici olması, hapsinki ise o kişiyi sıkacak, ona sıkıntı verecek kadar olmasıdır. İmam Malik yanında sultan (yönetici) ikrahı gibi onun dışındaki kişilerin de ikrahı geçerlidir.



Bilindiği gibi ikrah ve takiyye fert ve cemaat olarak müslümanların zayıf olduğu durumlarda geçerlidir. Müslümanların zayıflığı durumunda ferdî ve cemaatsel maslahatlar için kâfirleri idare etmek ve onların ikrah ve takiyye durumlarında istediklerini vermek caizdir.

Fertlere bu câiz olduğu gibi müslümanların imamlarına da, İslâm devletinin zayıf olduğu durumda, İslâm’a maslahat sağla-yacaksa, bazı tavizleri beraberinde getirmesi durumunda dahi kâfirlerle ilişki kurması ve anlaşma yapması caiz olur. Hatta bu bazen, devletin güçlenmesi, böylece İslâm'a davet ve Allah yolunda cihadı yapabilmesi için vacip dahi olabilir. Ancak müslümanların kuvvetli oldukları durumlarda onlara düşen, kâfirlere karşı şiddetli ve izzetli olmalarıdır. Allah (cc) Rasûlullah’ın ashabını överken; “...Kâfirlere karşı sert, kendi aralarında ise çok merhametlidirler.” buyurur. Gerçek mü’minlerin vasfını anlatırken de “Mü’minlere karşı zelil (yumuşak ve mütevazi) kâfirlere karşı ise sert (dik başlı)dırlar.” (Maide / 54 ) buyurur.



Burada şu önemli soruya gelelim: İslâm’dan ve müslümanlardan zararı giderme zarureti, müslümanın küfrü gerektiren veya haram olan söz ve hareketler de bulunmasını gerektirirse, bunu yapması caiz olur mu?

Uzun araştırmalar sonucunda, bu konuyu tafsilatıyla ele alıp hakkını veren hiçbir âlime rastlayamadık. Öncelikle konuyla alâkalı âlimlerin az/kısa sözlerini nakledelim:

İbn-i Münir, Muhammed b. Mesleme olayına değinirken şöyle der: “Burada bir incelik var. O da; Efendimiz (s.a.v.)’e söz atmak küfürdür ve ikrah olmadıkça caiz olmaz." Peki Muhammed b. Mesleme olayında ikrah nerede? Daha sonra bu soruya şu cevabı verir: "Ka’b kâfirleri müslümanlarla savaşmaya teşvik ediyordu." Onun öldürülmesinde müslümanların kurtuluşu vardı. Sanki onları kendisini öldürmeye zorladı. Onlar da bunu yapabilmek için bu sözü söylemek zorunda idiler. Kalpleri kabul etmeden bu sözü söylediler. Ez-Zürkani, El-Mevahib’ül-Ledünniyye şerhinde: “Bu güzel ve nefis bir açıklamadır.” (3 /11 ) der. İbn-i Kayyim el-Cevziyye Bedai el Fevaid (3/ 210 ) eserinde İbn-i Münir’in sözüne yakın bir açıklamada bulunur.

İbn-i Teymiyye (r.a.) kâfirlere karşı muhalefetin ve onlara benzememenin İslâm'ın temel esaslarından olduğunu belirttikten sonra şöyle der: “Bu muhalefet, cihad etme ve cizye koymada olduğu gibi ancak müslümanların güçlenmesi durumunda olması gerekir.

İslâm dini başta güçsüz bir durumda iken bu meşru kılınmamış, ancak dinin kemâle ermesi ve güçlenmesi ile meşru kılınmıştır. Bugün de şayet bir müslüman dar’ül harb’de veya harbin olmadığı dar’ül küfür’de olsa, zahirî yaşantıda onlara muhalefet etmekle yükümlü değildir. Zira bu ona zarar getirir. Müslümanları onların gizli durumlarından haberdar etmek veya onların müslümanlara zararını defetmek için gizli durumlarından haberdar olmak veya onları İslâm’a davet etmek gibi dinî maslahatların elde edilmesi mümkünse, onların görünüşteki yaşantılarına uymak bazen müstehab veya vacip duruma dahi gelebilir. Kâfirlere muhalefet sadece, Allah’ın müslümanları aziz kıldığı, kâfirlere ise zilleti ve cizyeyi koyduğu izzet ve İslâm dârındadır." (İktizais’Sırati-l’Müstakim, Muhalefetü Ehli'l Cahim, s. 176 )

Şu halde, zikrettiğimiz ayet, hadis ve âlimlerin sözlerinden anlaşıldığına göre ikrah iki kısımdır: Birincisi, gerçek (bizzat gerçekleşmiş, açık) ikrah, ikincisi; hükmî (açıktan değil ama yaşanılan gerçeğin onu ifade ettiği) ikrahtır. Hükmî ikrah müslümanların küfür veya haram fiil ve sözlerinin İslâm'a veya müslümanlara gelecek zararı defetmesi, bunu yapmadıklarında dinî veya dünyevî zararların isabet etmesi durumunda gerçekleşir. Müslümanlardan zararı defetmek ilkesi, Muhammed b. Mesleme olayının ruhunda vardır. Zikrettiğimiz iki ayet ve özellikle “Onlardan sakınma durumunuz müstesna” ayeti de buna delalet ediyor. Zira ayet geneldir. Can ve malı korumakla sınırlandırılmamıştır. Mal ve canı korumak için küfür sözü ve fiili yapmak helâl olursa (âlimlerin açıkladıkları gibi), İslâm’ı ve müslümanları korumak için bunların yapılması tabii ki helâl olur. Din maldan önemli değil midir? Bilindiği gibi İslâm sırasıyla şu beş şeyi korumak için gelmiştir. Din, namus, nefis, akıl ve mal. Din en başta gelir.


Ancak şu önemli konuya da değinmemiz gerekiyor: Allah (cc): “Onlardan sakınma durumunuz müstesna” sözünün ardından “Allah sizi kendisine karşı gelmekten sakındırıyor.” buyurmuştur. Burda şu önemli uyarı vardır: Müslümanlar elde edeceklerini sandıkları her türlü maslahat için, bu çok çok önemli ve tehlikeli fiile hücum edip yapmamalıdırlar. Aksine bunu, bu konularda fetva vermeye ehil alimlerin fetvaları vasıtasıya, şeriatın gözetimi altında yapmaları gerekir. Allah’ı (cc) her an murakabe eden, müttaki, fetva ehli âlimlerin fetvasına tam teslim olmaları ve onlara tâbi olmaları gerekir.

Konumuzu Said Havva (r.a.)’in şu sözüyle noktalayalım: Ka’b b. Eşref ve benzeri hadiselerden, şer’i delillerden ve şeriat’ın kaidelerinden ve ruhundan şu kaideyi çıkarıyoruz: İstisnaî ve zarurî bir durum olduğunda ve davetçiler siyasî ve askerî işlere girdiklerinde, her âlimin beceremeyeceği, kâr-zarar karşılaştırması ve durumun gerektirdiği istisnaî fetvaları verme işine gireceklerdir. Böylesi bir durumda müctehidlere ve müftîlere ihtiyaç duyulacaktır. Süfyan-ı Sevri’nin söylediği gibi: “İlim güvenilir alimler tarafından verilen ruhsattan ibarettir. Normal hükümleri ise her âlim bilir.” Çünkü temel hükümler meçhul değildir. Asıl günümüz İslâmî hareketin ihtiyaç duyduğu, istisnai durumların gerektirdiği istisnai hükümler bilinmemektedir." (El-Esas fi’s Sünne ve Fıkhuha Kısmü’s-Siret’en-Nebeviyye, 2/ 538 )

EVET,ZAMAN VE MEKAN GIBI ZARURET,E SEBEP OLACAK UNSURLAR VARDIR: OLMUSTUR ASHAB BUNDAN ISTIFADE -   
ETMISTIR. VE BUGÜNDE ISLAMI ZAFERE TASIMAK,HAKIM KILMAK,MÜSLÜMANLARI ICERISINDE BULUNDUGU ZILLET-
CUKURUNDAN CIKARMAK ICIN HAREKETE GECMIS ELINE KILINCINI ALMIS YÜREGINDE VE HAYATININ HER MERHALESINDE
CIHAD;I YASAYAN MÜSLÜMANLAR BUNDAN ISTIFADE EDECEKTIR.BU YOL YANLIZCA ONLAR ICIN MESRUDUR!!!A: ALEM


seyhine ha bire Allahin sifatlarini yükleyen müsrikler istifade edemez.!!!
yahudi ve nasarayi dost edinmis facirler istifade edemez.!!!
ALLAHin hükümlerini yürürlükten kaldiran kafirler istifade edemez.!!!
ALLAHin ayetlerini batil davalarina kullanan hariciler istifade edemez.
!!!

O Hariciler ki=
NOT= DAGDAKI MÜCAHID DEN CIHAT ÖNDERLERINE KADAR ELIYLE-DILIYLE VE KALBIYLE CIHAT EDEN ONLARA DESTEK-
VEREN HER KESIMI TEKFIR EDEN O SIRRET TAYFASINA BURADAN BIR CIFT SÖZ EDECEGIM ODA SUKI;
Sizler ya davanizda samimi ama isabet edememis kimselersiniz YADA amarikan borazani calan bedbahtlarsiniz.ALLAH SIZE HIDAYET ETSIN YADA SIZI KISA ZAMANDA KATL ETSIN ZIRA SIZ MÜSLÜMANLARA EZA EDIYORSUNUZ:

 
Namaz Vakitleri
 
Veda Hutbesi
 
VEDA HUTBESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIM

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.


İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.


ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!


İNSANLAR!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!

Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.


MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.


İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.


İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.


İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!

 


Image and video hosting by TinyPic

Pagerank Günde 5000 hit http://seyfulcihad.tr.gg/ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol